
ADİL BİR DEVLETTE, ALİ HAJILON’UTUTUKLAYAN O HÂKİM VE SAVCI ŞİMDİ HAPİSHANEDE GÜN SAYIYOR OLACAKLARDI
Kars Hapishanesi’ndeson tutuklanışımın üçüncü günüydü. Akşam saat altı sıralarında hücremizindemir kapısı gürültüyle açıldı,
iki gardiyanın önünde genç bir adam içeri girdi. Anlaşılan misafirimiz vardı ve sayımız ona yükseliyordu.
Gözlerimizde büyüyen bir merakla ayağa kalkıpmisafirimizle el sıkıştık, sıcak bir hoşbeşten sonra da hücredeki beyaz plâstik sandalyelerde tanışma sohbetine oturduk.
Genç adam beni görünce, epeydir görmediği bir yakınıyla karşılaşmış gibi, yüzünde pembeleşen bir heyecanla gülümsedi.
Ben TEM’deyken,konulduğumuz hücrelerden birkaç defa göz göze gelmiş, uzaktan merhabalaşmıştık.
Biz sohbet ederken, yardımseverliğiyle ün salan hücre arkadaşımız Emrah Duman hemen semaverin başına geçip, misafirimiz için kahvaltılık bir şeyler hazırlamaya koyuldu.
Hapis yatanlar bilirler; her yeni gelen mahpus dışarı açılan bir pencere, yeni bir ses, soluk ve havadistir.
Genç adam Doğu Kürdistan (İran) lıydı ve adı Ali Hajılon’du.
Kars’a çalışmaya gelmiş, birçok köyde inşaat işçiliği ve çobanlık yapmıştı.
Türkçe tek kelime bilmiyordu. Kürtçe ve Farsça’yı seri bir halde konuşuyordu. Evli ve iki çocuk babasıydı. Yaşlı bir anne ve babası vardı ve evin tek çalışanıydı.
KELEPÇEYE KARŞI ÇIKIŞIM ONA CESARET VERMİŞTİ
“TEM’de bana çok eziyet ettiler,” dedi. “Kars’ta kimsem olmadığı için ne gelen, ne de gidenim vardı. Moral olarak bitmiş,ümitsizliğe kapılmıştım.”
Zeki bakışlarını bana çevirerek, “Sen kelepçeye direnince ben yeniden dünyaya gelmiş gibi oldum,”diye devam etti.“Sana kelepçe takmak istediler, ama sen karşı çıktın ve kelepçe taktırmadın.Senin o hareketin beni diriltti, moral ve cesaret verdi. Kendi kendime, ‘Bu yaşlı adam ki böyle direniyor, artık bana ne yaparlarsa yapsınlar dayanacağım,’ dedim.”
Ali’ye bilmeden dayanma gücü aşıladığım içinmutlu olmuştum.
Ali dağdaki bir PKK’liye benzetildiği için tutuklanmıştı.
PKK’li bir grup dağda fotoğraf çektirmiş ve bu fotoğraf bilinmez bir yolla emniyet ya da MİT’in eline geçmişti.
Ali işte o fotoğraftaki PKK’lilerden biri olmakla suçlanıyordu. Her ne kadar, “Ben o kişi değilim,” demişse de sözünü dinletememişti.
HÂKİM VE SAVCI O AFRA TAFRALARIYLA ÇOK KOMİKTİLER
Beni, kargaları bile güldürecek bir afra tafrayla tutuklayan hâkimve Savcı, işte bu mesnetsiz suçlamayla Ali Hajılon’u tutuklamışlardı
Ali bizimle hemen kaynaştı. Hepimizle candan bir ahbaplık kurdu.
Hapisliği umursamıyordu, ama yoksulluk cenderesinde olan ailesi için kaygılanıyor, neyle geçiniyor, ne yiyip içiyorlar diye kasvetli düşüncelere dalıpdalıp gidiyordu.
Fotoğraftaki kişi kendisi olmadığı için her an serbest bırakılmayı bekliyordu. Ama beklediği tahliye bir türlü gelmiyordu.
Ali’nin fotoğraftaki PKK’li olmadığı çıplak gözle bile seçilebilirken, fotoğraflar yine de mukayese için incelemeye gönderilmişti.
Sonuç ancak yedi buçuk ay sonra belli oldu.
Korkunç gerçek, Ali’yi tutuklayan hâkim ve savcının suratına bir tokat gibi indi: Ali fotoğraftaki PKK’li değildi!
O hâkim ve savcı, “Pardon,” bile demediler. Kimse de Ali’den özür dilemedi. Hakkında takipsizlik kararıverildi ve sessiz sedasız serbest bırakıldı.
Genç bir insanın hayatından çalınan bu yedi buçuk ayın hesabını kimse vermedi.
Ee ne de olsa Ali’lerin hayatları ucuzdur!
Buna “adli hata” denemez. Bu, bir insanın hayatına karşı girişilen bir suikasttır ve insanlık suçudur.
Şayet devlet adil olsaydı..
Ya da biz,güçlü bir toplumsal talep yaratılabilseydik, o hâkim ve savcı işledikleri bu suç nedeniyle şimdi Ali’nin yattığıo hücrede gün sayıyor olacaklardı.
Ali, keyfi olarak hapsedildiği yetmemiş gibi, bir de sınır dışıedildi.
Böylece işsizliğe sürgün oldu. Beni köyünden bazen arayıp hal hatır soruyor. Ona, “Çoluk çocuk neyle geçiniyorsunuz?” diye sormaya utanıyorum.
Bugün hapishanelerde “gizli tanık” iftiraları ve başka uyduruk nedenlerle binlerce insan Ali Hajılon ile aynı kaderi paylaşıyor.
İnsanların özgürlüklerini fütursuzca gasp eden hâkim ve savcılar–zamanı geldiğinde- bunun bedelini o hücrelerde yatarak ödemelidirler.
Bugün, siyasiler için hapishane kapılarını açacak bir ÖZGÜRLÜK KANUNUNUN çıkarılmasını sağlama görevi var omuzlarımızda. Her vicdan sahibine bu görevde bir pay düşüyor. En çok da mahpus ailelerine…
Yorumlar (0)
Yorum Yaz